PİA'NIN BİN HÜZÜNLÜ HAZZI

    Hasan Ali Toptaş, “Bin Hüzünlü Haz” adlı eserinde günümüz dünyasının arayışını yansıtır. Postmodern anlatının uç noktası denebilecek nitelikte olan bir eserdir bin Hüzünlü Haz. Roman kahraman sandığımız birinin Alaattin’i aramasıyla başlar. Sayfalar ardı ardına Alaattin’i bulma telaşıyla çevrilirken bir de bakıyoruz ki ortada ne bir roman kahramanı ve ne de gerçek anlamda bulunmayı bekleyen bir Alaattin vardır. Bu noktada okuyucuya roman boyunca verilen aktif rolün yanında romanın da başkahramanının okuyucunun kendisi olabileceği sonucu çıkıyor. Çok boyutlu bir anlatının olduğu bu romanda bir baş kişinin seçilmemesi isteyen herkesin romanda kendine yer edinmesini sağlar. Romanı bütünleyen, ona bir şekil veren bir anlamda okuyucudur. Günümüz insanına bakıldığında gerçekten neredeyse herkesin kafası karışık, herkes bir yerlere ulaşma telaşında. Ama o yerin neresi olduğuna dair hiç kimsenin bir fikri yoktur. Burada da günümüzün vebası olarak görülebilecek insanın karmaşa içindeki hayatını, bireyin iç dünyasını yansıtır. Herkes arar, gideceği gitmesi gereken bir yolu vardır. Burada aranan Alaattindir. Ama Alaattin’in ismi, cismi hakkında herhangi bir fikrimiz yoktur. Postmodern romanın metinler arasılık özelliği de göz önünde bulundurulduğunda Alaattin’in Sihirli Lambası’na bir atıf olduğu düşüncesini akla getirmektedir. “Bin Hüzünlü Haz”da sürekli aranan bir Alaattin var. Metinler arasılık bağlamında incelendiğinde Atilla İlhan’ın “Pia” adlı şiirinde de Pia’nın kim ya da ne olduğuna dair hiçbir fikrimiz yok. Fakat o da Alaattin gibi aranan, tüm istek ve arzuların onda saklandığı bir varlıktır. (belki varlık bile değil, bir ütopyadır) Pia’da sürekli kovalanan bir Pia var. Ama hiçbir zaman ulaşılamayandır. İlhan bir çocuk saflığıyla özdeşleştirir Pia’yı Toptaş da Alaattin’i benzer şekilde bir anlamda tüm hayatı içinde barındıran kaynak olarak görür. Genel olarak her iki esere bakıldığında ikisinde de kim, ne olduğu belli olmayan bir şeyi arama durumu söz konusudur. Her iki eserde de aranan şeye neredeyse tüm yaşamın kaynağı olarak bakılıyor. Bir anlamda onları arayanlar varlıklarının tek sebebini o aradıkları şeyler olarak görmektedirler.
     PİA
ne olur kim olduğunu bilsem pia'nın 
ellerini bir tutsam ölsem 
böyle uzak seslenmese 
ben bir şehre geldiğim vakit 
o başka bir şehre gitmese 
otelleri bomboş bulmasam 
içlenip buzlu bir kadeh gibi 
buğulanıp buğulanıp durmasam 
ne olur sabaha karşı rıhtımda 
çocuklar pia'yı görseler 

bana haber salsalar bilsem 
içimi büsbütün yıldızlar basar 
bir hançer gibi çıkıp giderdim 

ben bir şehre geldiğim vakit 
o başka bir şehre gitmese 
singapur yolunda demeseler 
bana bunu yapmasalar yorgunum 
üstelik parasızım pasaportsuzum 
ne olur sabaha karşı rıhtımda 
seslendiğini duysam pia'nın 
sırtında yoksul bir yağmurluk 
çocuk gözleri büyük büyük 
üşümüş ürpermiş soluk 

ellerini tutabilsem pia'nın 
ölsem eksiksiz ölürdüm
                                      Attila İlhan
     Halil Sezai’nin seslendirdiği Ervah-ı Ezel şarkısı ile Toptaş’ın “Bin Hüzünlü Haz”ına bakıldığında her iki eserde de bir arayışın olduğu görülür. Her iki eserde de zaman, mekan kavramları ortadan kaldırılmış sadece bir arayışın olduğu görülmektedir. Toptaş günümüzün kafası karışık insanını kendi üslubuyla akıcı bir şekilde sunarken Halil Sezai de günümüzdeki yalnızlık yalıtılmışlık, anlaşılamama acısı ile dolup taşan gençliği onların diliyle aktarmaktadır. Sezai’nin şarkısındaki “bilirim güldürmez devr-i alemden /bir günümü yüz bin zara yazmışlar “ sözleri bireyin ezelden beri mutsuz, umutsuz olduğunu acılar içinde anlatmaktadır. Bir günün yüz bin zara yazılması zaman ve mekan bağlamında bir örtüşmenin olmamasını anlatır. Aynı şekilde Toptaş’da zamanın bilinmezliği dikkat çeken noktalardandır. Sürekli arayan, aynı zamanda ne aradığını da doğru dürüst bilmeyen bu nedenle de sürekli bir kafa karışıklı ve bunun verdiği acı, ruh bunaltısı her iki sanat eserinde açık bir şekilde kendini göstermektedir. İnsanın doğal yapısında var olan kendini bütünleştirme amacı ve” bir günün yüz bin zara yazılması ya da Alaattin’in her yerde ya da hiçbir yerde olması” her iki eser için de oldukça benzer bir paralellikte ilerlemektedir.

HALİL SEZAİ, ERVAH-I EZEL ŞARKI SÖZLERİ
Ervah-ı Ezelden levh-i kalemden, levh-i kalemden 
Bu benim bahtımı kara yazmışlar 
bilirim güldürmez devr-i alemden 
bir günümü yüz bin zara yazmışlar 

bilirim güldürmez devr-i alemden 
bir günümü yüz bin zara yazmışlar 

Dünyayı sevenler veli değildir,canım değildir 
canı terk edenler deli değildir 
insanoğlu gamdan hali değildir 
her birini bir efkara yazmışlar 

insanoğlu gamdan hali değildir 
her birini bir efkara yazmışlar 

nedir bu sevdanın nihayetinde,nihayetinde 
yadlar gezer yarın vilayetinde 
herkes diyarında muhabbetinde

bilmem bizi ne civara yazmışlar 

herkes diyarında muhabbetinde 
bilmem bizi ne civara yazmışlar 

olaydım dünyada ikbali yaver,hey can yaver 
el etsem sevdiğim acep kim neder 
bilemem tecelli mi yoksa ki kadar 
beni bir vefasız yara yazmışlar 

bilemem tecelli mi yoksa ki kadar 
beni bir vefasız yara yazmışlar 

yazanlar Leyla'yı mecnun kitabın 
Sümmani'yi bir kenara yazmışlar 

yazanlar Leyla'yı mecnun kitabın 
Sümmani'yi bir kenara yazmışlar

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

SUSAM VE ZAMBAKLAR