Benim bir üstün zekalı ve
yetenekli eğitimcisi olarak mesleğimden dolayı en sık karşılaştığım iki
soru var:
Birincisi, “Siz üstün
zekalı mısınız?”
İkincisi, “Üstün zeka tanısı
neden konulur?”
Birinci soruyu
cevaplamadan önce öğrencilik yıllarımda yaşadığım bir olaya değinmek iyi bir
örnek olacaktır. Yine bir sınav haftasındayız. Günde ortalama dört saatim ev
ile okul arasında gidip gelmekle geçiyor. Birden fazla bölümü bir arada okumaya
gönül verdiğimden sonuçlara katlanmak zorunda olduğum için sınav haftalarında
yedi yirmi dört ders çalışmak zorunda kalıyorum. Böyle bir haftanın içindeyim.
Saat on birde sınavım var. Son tekrarları da otobüste giderken yolda yaparım
umuduyla elimde notlarla otobüse atlıyorum. Her zamanki gibi oturacak yer
bulamayıp ayakta notlarımı çalışmaya başlıyorum. O sırada yanımdaki koltuktan
bir ses duydum, “Kızım sen ‘İmamhatibe’ mi gidiyorsun?” “Renzulli’inin”
çalışmalarını yarıda kesip başımı kaldırdığımda bir amca gülümseyerek bana bakıyor,
hemen yanında oturmuş kadın pür dikkat bizi dinliyor. “Yok amca, ben üniversite
öğrencisiyim.” Ne okuyorsun,(o anki çalıştığım nota bakarak) “Üstün zekalılar…”
Amca, “Ne, sen üstün zekalı mısın?” Amcanın yüzündeki o anlık değişim beni
ürpertti. Artık benimle konuşmayı bırakıp yanındaki kadına döndü, “Hanım,
hanım! Bak bu kız üstün zekalı…” Artık ne kadar dil döktüysem amcaya işlemedi.
Bu kadarla kalsa yine iyi ya! Bu sefer kalkıp önünü ilikleyip yerini bana
vermez mi, bir bu eksikti! Öğrenilmiş çaresizlik derler ya artık amcaya karşı o
duruma geldim. Verdiği her komutu eksiksiz yerine getirip öylece kurtulabildim.
İşte bu amca toplumdaki birçok kişinin düşünce yapısını yansıtıyor. Üstün
zekalı ve yeteneklilerin eğitiminden sorumlu olmak üstün zekayı gerektiriyor!
Bu yanlış düşünce yapısının üstesinden gelebilmek için öncelikle üstün zekalı
olmak tam olarak neyi ifade ediyor noktasında bilinç oluşturmak gerekiyor.
Toplumun yüzde ikisini oluşturan bireylerin ihtiyaçları, yaşam içindeki
konumları vb. birçok noktada bilinç oluşturmak için öncelikle MEB ve
üniversitelerin özel eğitim birimlerine görev düşmektedir. Bu konuda ne kadar
bilinç oluşturulursa o oranda üstün zekalı ve yetenekli bireyler
anlaşılacaktır.
Gelelim ikinci
soruya, üstün zekalı ve yetenekli çocukların tanılanmasının temel nedeni
daha iyi bir eğitim almalarından çok kendilerine uygun bir eğitim almaları
gerekliliğidir. Ayrıca üstün yetenekli çocukların kendilerine uygun akademik
bir programa ihtiyaçları var. Çünkü çocuk yeteneğine uygun zorlu bir materyal
ile karşılaşmadığında beyni öğrenme için gerekli olan dopamin, noradrenalin ve
serotonin gibi hormonları salgılamakta güçlük çeker bu durum da üstün
zekalı ve yetenekli çocukların mutsuz ve kaygılı olmasına neden olur. Üstün
yetenekli çocukların potansiyellerini ortaya çıkaracak ortamlara ihtiyaçları
var. Bunun için saygı ve koşulsuz kabulün olduğu bir eğitim ortamına
ihtiyaçları var. Üstün zekalı ve yetenekli bireylerin tanılamasındaki temel
düşünce de buradan doğmaktadır. Yani birçok bilinçsiz düşüncedeki gibi üstün
zekalı olarak anılmak ve bu tanılamayı bir ayrıcalık olarak görüp bununla
övünmek değildir temel amaç. Hatta birçok aile çocuklarının üstün zekalı
olmamasını istemektedir. Bunun nedeni ise üstün zekalılığın da özel bir eğitimi
gerektirmesi ve ailenin özel olarak ilgilenebilecek durumda kendilerini
görmemeleri, onlara sağlanan olanakların kısıtlı olması olarak görülebilir.
Üstün zekalılığın çok özel bir durum olduğu bir gerçektir. İşte bu özel
durum birçok avantaj sağlamakla beraber gerekli ihtiyaçlar sağlanmadığında
neden olacağı çok büyük olumsuzlukların olacağı gerçeği de bir diğer gerçektir.
Üstün zekalı ve
yetenekliliğin tanılanmasının temelinde yukarıda belirttiğim faktörler temel
etkendir. Üstün zekalı ve yeteneklilere eğitim veren her eğitimciyi
“üstün” görmenin gayri meşruluğu kadar üstün zekalı bireyin de bir o
kadar toplumun meşru bir parçası olduğunu kabul ettirmek için gerekli adımların
atılmasıyla gerçek bir toplum oluşacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder