UYUMAK İSTİYORUM

    Orhan Pamuk’un “Benim Adım Kırmızı” adlı romanı “Ben Ölüyüm” başlığı altında öldürülüp bir kuyunun dibine atılan adamın dilinden cinayeti işleyen kişinin bulunması isteniyor. Ölen adam bir nakkaştır. Adamın öldürülmesi ile nakkaşlar arasında gizli bir çatışmanın da olduğu anlaşılır. Romandaki bu bölümün asıl dikkat çeken noktası bir ölünün konuşuyor olmasıdır. Ölü konuşmakla kalmayıp katilin bulunması, onun da bir mezara sahip olması için sürekli okuyucuyu harekete geçirme, romanın içine dahil etme derdindedir. “Ben Ölüyüm” başlığıyla konuşan kişi bir nakkaştır; Zarif Efendi. Yakın bildiği samimi olduğu biri tarafından öldürülmüştür. Fakat Zarif Efendi bize ismi direkt vermek yerine onu bizim bulmamız için adeta yalvarıyor. Burada dikkat çeken nokta Zarif Efendi’nin ruhunun huzura erişebilmesi için cenazesinin bulunup gömülmesidir. İslam inancına göre de ölülerin ruhlarının Allah katında huzura erişmesi için ölünün gömülmesi gerekir. Necip Fazıl Kısakürek’in “Uyumak İstiyorum” adlı şiiri incelendiğinde şair de uykudan kasıt ölümü anlatıyor. Zaman ve mekan sınırlamasından kurtulmak için bir anlamda bedenden kurtulmakla mümkün olduğunu söylüyor. Zarif Efendi de belki zaman ve mekan sınırını aşmanın ölüsünün gömülmesiyle mümkün olduğunun farkındadır. Bu nedenle okuyucudan katilin bulunmasını istiyor. Necip Fazıl da insanların aslında yaşamadıklarını asıl yaşamın Allah’ın sonsuz rahmetine erişmek yaşama dönüldüğünü söylüyor. Bu bağlamda bakıldığında kitap ile “Uyumak İstiyorum” şiiri arasında mesaj açısından bir paralellik olduğu görülür.
    “Benim Adım Kırmızı”da herkes minyatürlere girerek sonsuzluğa erişme derdindedir. “Uyumak İstiyorum” da ise Allah’a secde ile yani İslam’ın emirleriyle Allah’a kullukla bunun mümkün olabileceğini söylüyor. Her iki eserde de sonsuzluğa erişme derdi var. “Benim Adım Kırmızı”da bu maddi anlamda yani dünyevi bir hırs iken “Uyumak İstiyorum”da uhrevi bir istek söz konusudur. “Benim Adım Kırmızı”da Zeytin kendinden bir iz bırakmak için herkesi öldürmeyi göze almıştır. Minyatürlerde sonsuzluğa erişmek kendini tamamlamaktır. “Uuyumak İstiyorum”da da aynı şekilde sonsuza erişme derdi var, fakat bu manen bir amaçtır. Bu da tefekkür ve Allah yolunda ilerleyip dünyevi arzuları terk etmekle mümkündür.
    Uyumak İstiyorum
İki yıldız arası göğe asılı hamak…
Uyku, uyku… Zamansız ve mekânsız, uyumak.
Uyumak istiyorum; başım bir cenk meydanı; 
Harfsiz ve kelimesiz düşünmek Yaradanı.
İlgisizlik, her şeyden kesilmiş ilgisizlik; 
Bilmeyiş ki, en büyük ilme denk bilgisizlik.
Usandım boş yere hep gitmeler, gelmelerden; 
Bırakın uyuyayım, yandım kelimelerden!
Göz kapaklarımda gün, kapkara bir kızıllık; 
Kulağımda tarihin çıkrık sesi, bin yıllık.
Bir yurt ki bu, diriler ölü, ölüler diri; 
Raflarda toza batmış Peygamberden bildiri.
Her gün yalnız namazdan namaza uyanayım; 
Bir dilim kuru ekmek; acı suya banayım! 
Ve tekrar uyuyayım ve kalkayım ezanla! 
Yaşaya dursun insan, hayat dediği zanla…
                                                                                        Necip Fazıl Kısakürek


    “Benim Adım Kırmızı”da dikkat çeken temel olaylardan biri de Kara’nın Şeküre’ye olan aşkıdır. Şeküre daha 14 yaşındayken Kara ona aşık olduğunu ağzından kaçırıyor. Bu olay Kara’nın İstanbul’dan sürgün edilmesine ve yıllarca başka diyarlarda yaşamak zorunda kalmasına neden olur. Geçen zamanda Şeküre evlenir iki çocuk sahibi olur. Fakat kocası bir askerdir. En son çıktığı seferden geri dönmemiştir. Kara’nın İstanbul’a dönmesiyle Şeküre’ye olan aşkı tekrar alevlenir. Şeküre ile Kara arasında on yaş farkı vardır. Kara da o yaşa kadar Şeküre için evlenmemiştir. Suavi’nin seslendirdiği “Hasret” şarkısıyla Kara’nın Şeküre’ye duyduğu aşktan dolayı düştüğü durumlara oldukça uygun bir çizgide sürmektedir. Onca zaman geçmesine rağmen, hatta o kadar zaman geçmiştir ki artık Şeküre’nin yüzü, siması Kara’nın hatırından silinmiştir. Kara Enişte’ye yani Şeküre’nin babasına padişahın ısmarladığı portreleri tamamlamasına yardımcı olur. Bu sırada Şeküre’ye daha yakın olma fırsatı da bulmuş olur. Ama Enişte önceden olduğu gibi hala kızını Kara’ya vermek istememektedir. Enişte’nin minyatürler nedeniyle öldürülmesi sonucu Şeküre’nin kayını Hasan dışında onların bir araya gelmesine engel hiçbir şey kalmaz. Uzun mücadeleler, emekler sonucu Kara Şeküre ile evlenmeyi başarır, fakat Kara Enişte’nin intikamını almak için girdiği mücadeleden sakat bir adam olarak çıkar. Genel bir çerçeveden bakıldığında aşık olan Kara’dır. Şeküre ise daha çok çıkarları için hareket eden bir kadındır. Nitekim Kara Şeküre’nin arzusunu yerine getirmek için girdiği savaştan sakat bir adam olarak çıkar. Her şeye rağmen Kara’nın Şeküre’ye duyduğu aşk “Hasret” türküsüyle oldukça ortak dillerle akmaktadır, yüreklerden dillere, yaşamlara…
Hasret
(Müzik Suavi)
Uzundur bu yollar 
Giderim gözüm kara 
Sanma ki dönmem sana 
Beni bekle... 
Seni ben alam..! 
Ola ki vurulmuşum 
Senden beterim yalnız... 
Vurulmuşum dağ başında 
Nöbetteyim... 
Sevdalı..! 
Yaralıdır can-ı yüreğim...
Hasretinle erir giderim... 
Seni nasıl unutsun bedenim..? 
Gözüm dalar gariplenirim... 
Vurulmuşum besbelli 
Dolanmışım yar beline 
Bir türkü tutturmuşum 
Ağlamaklı hasrete... 
Yaralıdır can-ı yüreğim... 
Hasretinle erir giderim... 
Seni nasıl unutsun bedenim..? 
Gözüm dalar gariplenirim..!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

SUSAM VE ZAMBAKLAR