KIRMIZI PABUÇLAR

    Sabaha karşı etrafımda dönen kalabalık, çekilen halaylar, çalınan davullar sustuktan sonra çılgınca eğlenenlerden geriye bir ben bir elimdeki kına bir de rengarenk boncuklarla işlenmiş, gökyüzünün bütün yıldızlarını yansıtan kırmızı elbisem kalıyor… Kınalı ellerim bana çocukluk bayramlarımı hatırlatıyor…Öyle tek çocuklu olmadığımız için annemin erkenden hazırlayıp beklemeye koyduğu kınadan pay alabilmek için sıraya dizilirdik. Sırayla kınalar sürülür, ellerimizin daha koyu tutması için poşetlere sarardık. Kimi zaman kınanın nasıl tutacağının heyecanıyla sabaha kadar uyuyamazdık. Eli en koyu tutanın büyüyünce sevdalısı tarafından daha çok sevilecekmiş. Her bayram kınası en koyu tutan benim ellerim olduğu için kızların hışmına uğrar, saç saça baş başa girerdik.
   
   Bir de hep öğretmenin kızınınkinden bir kırmızı pabucum olsun istemiştim. Bunun mümkün olamayacağını bile bile basardım yaygarayı; ağlar, yerlerde sürünür, bir posta dayağı annemden yer, sonra sırt üstü uzanır sonsuz maviliğe dalar gider, yediğim dayağı ve kırmızı pabuçların hasretini unuturdum bir an. Şimdi büyüdüm. Kırmızı pabuçlarım, kırmızı elbisem, kızıla dönüşmüş kınalı ellerim var. Hem de en koyusundan tutmuş kınalı ellerim… ve beni bekleyen uzak bir yol. Çocukluğumdaki hayal ettiğim kırmızı pabuçlar, kızıl kınalar, bayram için ucuz elden dikme elbiseler, tumturaklı heyecanlar, elimin kınasının daha koyu tutması nedeniyle yediğim dayak ve her kırmızı pabuçları anmamın ardından gelen posta posta dayaklar tek tek gözlerimin önünden geçiyor. Büyüdüm,” serpildim, güzelleştim, çok para edecek bir güzelliğe sahibim artık”. Değerimi büyük paralarla ödeyen babam yaşındaki bir adama eş olmak üzere en alımlı halimle hazır bekliyorum. Ellerim koyu kınalı, kırmızı pabuçlar ayaklarımda, en fosforlu yıldızdan daha parlak elbisemle hazırım… hazırım… hazır olmak zorundayım! Anladınız mı? Başka çarem mi var hazır olmaktan? İradem tanrının bahşettiği ruhla beraber yüce babam ile yüce abilerimin ellerinde! Yönettiler, “yedirdiler, büyüttüler…” Şimdi meyvesini alma zamanı gelip çattı. Şimdi yüklü bir para karşılığında el değiştiriyorum. Şimdi babamın yerine kocam olacak, ona itaat etmem gereken.
Düşünüyorum da elime sürdüğüm, her defasında kızıla dönüşen o kına ben büyüyünce aşka dönüşecekti. Kırmızı pabuçlar dilerdim her bayram akşamı.Çok şekerim olsun diye her bayram şeker çalmaya yeltenirdim. Çocukluğumdan yarım kalan bunca şeyi yaşamadan gelin olamam ki. Satılmak için daha çok küçüğüm… Ellerimin koyu kızıla dönüşmesine neden olanı beklemek, şeker çalabilmek, kırmızı pabuçlara sahip olabilmek istiyorum.



   Çocukken kırmızı pabuçlar için ağladığımda susmam için önce bir uyarı gelir, bunu dinlemediğimde devamında gelen posta posta dayağın yerini büyümeme koşut olarak kurşun tehditleri aldı. “Gıkkım” çıktığı an kurşun ensemde olacakmış. Yok artık öyle bir posta dayakla kurtulmak. Yarın el değiştirme merasimim, düğünüm… Ama yarın yine çocukluğum tutacak. Biliyorum. Çünkü uyuyamıyorum. Büyük bir hüzün çökmüş üzerime. Çocukluğumdan sıyrılıp babam yaşındaki adama adapte olamıyorum. Kararlıyım. Gün ışır ışımaz küçükkenki gibi kırmızı pabuçlar için çıkardığım yaygaradan bir yaygara çıkaracağım. İstemiyorum diyeceğim. Daha küçükkenki arzuladığım kırmızı pabuçlara hasretim, diyeceğim. Sonra kalabalığın içinden bir babanın kükremesini duyacağım, abime seslenecek, “Bu kahpeyi gebert!” diyecek. “Namusumuz kirlendi gayri diyecek.” sonra kıpkızıl kına tutan ellerim kalbime sıkılan kurşun yarasını kapatmaya çalışacak. Akan kan kızıl parmaklarım arasından oluk oluk akacak. Nefesim tıkanacak. Sırtüstü yere düşeceğim. Kalabalık dağılacak. Bedenimi yerde titreme alacak. Küçükken kırmızı pabuçlar için yediğim dayak sonrası ağlarkenkinden daha hızlı ve sert sarsılacak bedenim.  Sonra abim gelecek, gölgesi yüzüme düşecek. Gözlerimin içine bakacak…Gözlerini kızıl kına ve kanla harmanlanmış parmaklarıma dikecek. Alacak ellerimi ellerine. Bir an pişmalık duymuş olabileceğini düşünürken son hamleyi yapmak üzere yanaştığını anlayacağım. Tabancanın kabzasını kan ve kına kızıllığına bürünmüş parmaklarımın arasına yerleştirip hızla uzaklaşacak. O an aklıma gökyüzü geliyor gökyüzü. Gözlerimi oraya dikiyorum. Sonsuz mavi yavaş yavaş zifiri karanlığa dönüşüyor. Sonra kına gecesinde giydiğim o gökyüzünün renklerini taşıyan elbisedeki rengarenk pullar gibi yıldızlar göz kırpmaya başlıyor. Her yer yıldızlara bürünüyor. Gözlerimi etrafıma çeviriyorum ki ne göreyim! Gökyüzüne dönüşmüş her yer. Artık nefesim de rahat. Kızıllar gidiyor, yerine sonsuz çoklukta ve güzellikte yıldızlar geliyor. Işıl ışıl raksediyorlar. Bana göz kırpıyorla., Beni baştan başa sarıp göğe doğru yükseltiyorlar. Bir kahkaha koparıyorum. Çıkarsız, çocukluktan kalma…Sade ve şakrak bir kahkaha…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

SUSAM VE ZAMBAKLAR