GÖK GÖZLÜ ANALARDAN ÇAKMAK GÖZLÜ ÇOCUKLARA



     Beni yaratan yaradana andolsun ki ben daha doğmadan şuan yanıbaşımda konuşan şu kadının sesini ta iliklerimde hissettim. Öyle ki kimi zaman saç sakal traşındayken sabah ezanına müteakiben bu ses gelir konar kulağımın bilmem hangi uzvuna. Belki bin yıldır duyduğum bu ses bugün benden gidiyor. Aklaşmış saçları, gökyüzünden çalınmış gözleri ve ve yüreğini bırakıp her bir yanıma çekip gidiyor. Beni bensiz büyütmüş, yaradandan nefes almış, Nuh'un Gemi'sinde beni en görünmezde saklayıp Âdem' in soyunun devamını boynuma  yük eylemiş, gökyüzünü çalan kadın, şimdi bana bıraktığın bunca yük için sana söveyim mi, yoksa bana bahşettiğin o gökyüzü için, kırlaşmış sakalımın her bir teline senden bir name mi ekleyeyim? Ver, madem gitmeye kararlısın, ver sendeki tüm yükleri. Ademoğullarının yok oluşlarını, daha doğmamış bebeklerin katledilirken ki çığlıklarını ver, öz babasından hamile kalan küçük anaların yüklerini ver, çakmak gözlü çocukların düşlerini de ver. Sonra biraz da göz yaşı ver olur mu? Bilirsin bazen elimin, dilimin yetişemediği yerlerde göz yaşı akıtırım. Sonra da üstüne tütsü yakıp dualar ederim. Hem sen hurafelik desen de ben inanıyorum be annem. Belki birgün olur da gerçek olur. Belki her damla göz yaşım bir bir dünya olur ve belki her bir dünyada gülen çocuklara zulmetmeyenler olur. Olsun be annem olsun. Umut fakirin ekmeğidir derler. Bu da benim umudum olsun. Demek öyle anne, demek sen de gidiyorsun. Sesini de alacaksın tabi. Anne biliyor musun? Sen gider gitmez ben de yağmur olup oluk oluk akacağım. Yer yüzüne. En çok da çocukların yüzlerini gökyüzüne kaldırdıklarında işte en çok o zaman akacağım. Sonra kahkahalarına karışıp ayaklarını şapırdatıp oynadıkları su olup öyle bir akacağım öyle bir akacağım ki en son dünyanın tüm kirlenmemiş renkerini de alıp gözlerinde sonsuzluğa karışacağım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

SUSAM VE ZAMBAKLAR