ÇATLAMIŞ ELLERDEN KANAR ANADOLUNUN YÜREĞİ

    Kadim Anadolu toprağına her basışımda bin dua dökülür gönlümün en kuytu bucağından dilimin taa ucuna. Dualarım bir türkü olur yakar inceden ağıtları. Sıra sıra dizilen engin dağlarda yankılanır tekrar gelir yüreğimden, o derinden çıkan yere saklanır. Kovalanmış bir telaşlı çocuk misali. Her tanımadığım yüzde bin yıllık Anadolu'nun acılarını görürüm. Ettiğim duaları geri çevirmeleri burkar yüreğimi. Belli belirsiz yerlere takılır gözüm ve uzunca düşünceler ardı sıra akar gider beynimden. Sonra, sonra çorak toprak misali çatlamış ellerine takılır gözlerim. Her çatlaktan buğday başakları, üzüm bağları dallanıp budaklanmış, o başaklar, o bağlar, ekinler çatlak ellerden çıkar, Anadolu'nun kanıyla beslenir. İşte o an anlıyorum bana bakan gözlerdeki kin ve nefretin nedenini. İşte o an anlıyorum ki Anadolu'm kanıyla besliyor bizi. Ardıma bıraktığım, uzak kaldığım, uzak durduğum Anadolu'm kanıyor Anadolu'm yaralı ve ben bunu şimdi görüyorum. Bazen çaresiz kalıp olur olmaz şeyler gelir ya aklına işte tam bu anda aklıma annem; deniz mavisi gözleri, toprak kadar kadim ve güçlü elleri geliyor. Diyorum işte bu bastığım topraklar doğurdu onu ve diyorum işte onun tam da doğduğu diyardayım. Sonra sadece diyorum ki Anadolu'm ağla, ağla belki gözyaşların annemin göz rengi gibi engin bir suya dönüşür belki öylece kanın emilmez belki o zaman kendine derman olup beni de bu çaresiz çocuk telaşesinden kurtarır. Ha? Ne dersin Anadolu'm? Belki ben de sana göz yaşı olup akarım, çorak olan toprağına yağmur olurum, bulurum seni...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

SUSAM VE ZAMBAKLAR