ADEMOĞULLARININ DİNMEZ AĞITLARI

   Nice senelere yüreğim, nice senelere gebeyiz. Daha binlerce yıllık yeniden yaratılmayı bekleyen topraklar var. Daha aşıp geçmemiz gereken dağlar, taşlar, ovalar, insancıklar var. Zerdüşt nasıl buyurmuş, Havva Adem’in hangi kaburgasından doğmuş ve Havva Âdem’in nasıl Adem olmasına neden olmuş. İnsanoğlu nasıl cennetten kovulmuş da nasıl bir köpek yavrusu gibi yeryüzünde biçare kalmış. Daha nice öğrenmen gerekenler var. Bilirsin bir de şu nankör illet; insanoğlunun bir de nefsi var. Tekrar kazanmak için cenneti nefsinin ağzına vurmalı gemi, almalı eline bir kırbacı o her başını kaldırdıkça kara bir yılan gibi. Sen vuracaksın tüm hıncınla öyle ki baş denen o illet kalmasın, ezeceksin tüm hıncınla. Bir de nefsine ağıtlar yakıp başucunda ağlayan şeytana da pabuç bırakmayacaksın. Bilirsin o bir musallattır, o bir haindir, cennete ayak basmaman için en büyük dostudur, senin nefsinin. Getirmeyeceksin bir araya nefsini, bir de şeytan denen mereti. Bir kulakları varmış bir kulakları varmış sivri mi sivri, keskin mi keskin. Kıpkızıl gözleri varmış ki içinde yıkanmamış, arınmamış ateşler fışkırırmış. Kapkara bir yılan gibiymiş de derisi gören gözleri kara bir kömür eder de ondan sonra bir kahkaha atarmış da bütün insan dostları kurtlar kuşlar oturup beddualar edermiş, ağlaşırlarmış insan dostlarının başına musallat olan şu şeytanın varlığına. Nietzsce ile yani şu küçük papazla bir olmuşlarmış da Ademoğullarının nefislerine hüküm sürme derdine girmişlermiş. Kendilerine öyle dost yapmışlar ki Ademoğullarından her gördükçe Ademoğulları dostlarının yürecikleri ah  vah etmekle parça parça olup akarmış dışarı. Ölür ölür dirilirlermiş Ademoğullarının helak olmak üzre olmalarına. O şeytan secdeye boyun eğseydi, "Küçük Papaz" da Zerdüşt’ün buyruklarını iletmeyeydi, bir de Havva Adem’in kaburgasından yaratılmayaydı da aklına girip yasaklı elmayı yedirmeyeydi,  olur muydu böyle yeryüzünün hali? O vakit ne yeryüzü olurdu, ne de Ademoğullarının haberi olurdu yeniden yaratılmayı bekleyen bu topraklardan ve öğrenmesi gereken onca şeyden.

  Ademoğulları çoğaldı, çeşitlendi yeniden yaratmak için yeryüzünü. Dendi ki din var, çeşit çeşit. Dendi ki ırk var çeşit çeşit. Dendi ki her dinci tarafından; “En yüce din benimdir.” Dendi Kabiller Habilleri katletsin Yaradanı “memnun etmek için.” Habiller öldürüldü, kabiller öldürüldü. Ama mutlak ortak bir din bulunamadı, yaradan memnun edilemedi. Nefisler şeytanlarla birleşti. Yeryüzü şeytanın göz şehlasına büründü. Dönüldü bu sefer Nietzschelere ellerde kılıçlarla nasıl buyurdu Zerdüştler diye soruldu ki kılıçla kafasını kese. Daha niceler oldu. Bir de dönüp düşünülmedi Zerdüştlerin, Hayyamların, Rumilerin yüreklerindeki insan sevgisine. İstendi ki her dil aynı türküyü söylesin. Bilemediler yeniden yaratılmayı bekleyen yeryüzünün her telden çalan bir armoniye ihtiyacı var. Ondandır ki bin yıllardır yeniden yaratılamayı bekleyen Ademoğullarının kanından beslenen  topraklar var. Düşünemedi Ademoğulları kendilerine bir cennet kurmayı ellerindeki topraklarla. Tutturdular Havva’nın Adem’in kaburgasından yaratıldığı cennete dönmeye. Bilemediler cennetlerinin de cehennemlerinin onların ellerinde olduğunu. Onlar Havva’yla Adem’in cennetine ulaşmak için ellerindeki cenneti cehenneme çevirdiler. Ah Ademoğulları ah siz yok musunuz siz…


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

SUSAM VE ZAMBAKLAR