BENİM FANTASTİK BABAM!

    Babalar günü son zamanlarda tüketim sektörünün de çabalarıyla oldukça ön plana çıkan önemli bir gün haline gelmiş durumda. Çıkış noktası oldukça masumane; savaşta gazi düşen bir adamın altı çocuğunu büyütmesi sonucu kızının babasına olan sevgisinden dolayı babasının doğum gününü babalar günü ilan etmiş ve günümüze kadar geleneksel bir duruma dönüşüp evrensel bir kimlik kazanmış durumda. Gerçekten de anne-babalara değer vermek oldukça önemlidir. Fakat bunu bir güne sığdırmak ne kadar doğru ayrıca tartışılması gereken bir durum olarak görmek gerekir. Neredeyse her çocuğun büyük hayranlık duyduğu, kahraman olarak ilan ettiği ilk kişi babadır. “Çünkü babalar evi geçindirir, hırsızlardan korur, bayramlarda elbiseler alır, baba bayramları lunaparka götürür, anneden gizli anlaşmalar yapılarak izinsiz hava soğuk olsa bile dondurmalar yenir…Akşamları babalar çocuklarına masallar anlatır. Çocuklar korktuklarında babalar yataklarından fırlayıp çocuklarına sıkı sıkı sarılıp onları öper, korur…”

   Kimi çocuklar daha doğmadan babaları onlara, ” Benden sen kal dünyada” dercesine hayata veda ederler. Kimi babalar hayaller kurar ve o hayallerde çocuklara yer yoktur, “ Onlar ayak bağıdır.” İşte böyle babalar döner sırtlarını çocuklara ne halin varsa gör dercesine. Kimi evlatlar doğar doğmaz babanın tekme tokatlarını benimser, hayatın olağan bir durumuymuş gibi. Kimi babalar evlatlarını gözlerinden sakınırken kimi babalar olmadık zulümler eder. İşte bu babalara kimimiz sonsuz bir sevgiyle bağlanır kimimiz sonsuz bir kinle iğreti duyarız. Ama gerçek olan şu ki; her halukarda hayatımızı baştan başa etkileyen yegâne bireylerden olduklarıdır. İşte bu nedenle ister yedi ister yetmiş olalım babamıza dair yüreğimizin  bir köşesinde duran bir boşluk vardır. Babanın bıraktığı ize göre büyük sevgiyle dolu olabileceği gibi büyük bir nefretle de doldurulabilir o boşluk. Mesela ben hep mutlu bir çocukluk geçirdim babadan yana. Çünkü ben hep olan babayla değil, olması gereken babayla yaşadım. Bazen ben uyuyana kadar bana masallar anlatırdı. Sabah uyandığımda babam çoktan gitmiş oluyordu. Surat asıp grev hakkımı kullanırdım, ta ki o arayıp beni teselli edene kadar. Bazen gider haftalarca eve gelmezdi. Onun gelmediği her bir gün için oyuncak bebeğimin saçına bir örgü örerdim. Babam gelince de “getir bakalım bebişini kaç gündür senden ayrıymışım” der. Beraber ördüğüm saç örgülerini sayardık. Beşten sonrasını karıştırmadan sayarsam her bir sayıya karşılık bir öpücük kondururdu. İşte o anlarda şekilden şekle girerdim. Bazen kelebek olur en güzel çiçeklerden kokular alıp serperdim babamın gülen yüzüne. Bir Pamuk Prenses bir Rapunzel olur, babamın kollarında cadılara nanik yapardım. Ama en önemlisi hep kurtarıcım ve prensim babam olurdu… Yıllar geçti, ben büyüdükçe babam uzaklaştı. Şimdi dönüp baktığımda aslında ne babam ne de o güzel günler varmış. Sadece çocukluğun o sonsuz hayal dünyasında kendime yarattığım bir babaymış. Ben büyüdükçe hayal dünyam küçülmüş ve en sonunda da ne onun benim varlığımdan ne de benim onun varlığından haberdar olduğumu anlıyorum… Bazen arkadaş sohbetlerinde onlar babalarını, babalarıyla ilgili yaşadıkları anıları anlatırken birden o küçük kıza dönüşüyorum ve o hayaliyle büyüdüğüm babayı anlatmak için tam hazırlanırken birden büyüdüğüm ve olmayan bir babayı anlatamayacağım geliyor aklıma.


    Sen büyüdükçe babanın açtığı yara derinleştikçe derinleşiyor. Büyüyüp güçlendiğini düşündükçe küçüldüğünü ve bir yanının hep eksik kaldığının farkına varıyorsun. Yüreğimin babaya ayrılan o boşluğunda öyle fırtınalar kopuyor ki; bazen köpürdükçe köpürüyor, nefret, kin, acı, göz yaşı… sonra siteme dönüşüyor, en sonunda da “BABA!” sayıklamalarıyla dinginleşiyor. Farkına varıyorum ki bana hayatım en büyük acısını yaşatan bu adama hiçbir zaman nefret duyamayacağım. Yüreğimdeki ona ayrılmış boşluğu onun vefasızlığına inat onun sevgisiyle dolduruyorum. Büyümenin daralttığı hayal dünyamdaki seni yeniden yaratamamanın üzüntüsüyle, seni andığım her gece çocukluğumu ve seni hatırlatan “ Bana bir masal anlat baba. İçinde kurtla kuzu… Anlatırken tut elimi, uykuya dalıp gitsem bile bırakma…” dizelerle kapatıyorum gözlerimi BABA…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

SUSAM VE ZAMBAKLAR