Albert Labarre tarafından yazılan “Kitabın
Tarihi” adlı eser yedi bölüm ve her bir bölümün kendi alt başlıklarından
oluşmaktadır. Bilindiği üzere tarihi dönem yazının keşfi ile başlamaktadır.
Labarre de “iki kapak arasına sıkıştırılmış tomarlardan oluşan bir malzemeden”
çok daha ötesini bizlere aktarır. Kitabın kendisini okurken kimi zaman aklımıza
takılır ya, kitap pişip önümüze gelmeden önce ona bu tadı veren hangi
malzemelerdir diye. İşte bu noktada Labarre sana taa Sümerlerden, Asurlardan,
Çinlilerden, Avrupa’dan velhasılı kelam dünyada kitaba dair yaşanmış her
şeyden, her yerden başlar anlatmaya. Yazılı bir eserin bu kadar basit bir
şekilde elimizin altında bulunması aslında hiç de basit olmayan aşamalardan
geçtiğini bir kez de Labarre’den dinleyin. Labarre’yi dinledikten sonra emin
olun bir kez daha dönüp elinizdeki kitabın bir kitaptan çok daha fazlası
olduğunu fark edeceksiniz. Ve aslında bir anlamda uygarlığın kaynağını elinizde
bulundurduğunuz yegâne kitaplardan geçtiğini anlarsınız. Hadi buyurun hep
beraber Labarre’nin öncülüğünde “Kitabın Tarihine” biraz daha yakından bakalım.
Birinci bölüm; Kitabın Kökenleri. İkinci
bölüm; Yunan-Roma ilkçağında Kitap, Klasik Yunan'da Kitap, Roma'da ve İmparatorluğu'nda
Kitap. Üçüncü bölüm; Ortaçağ'da Kitap İlkçağın Sonu ve Bizans'ta Kitap, Manastır
Dönemi, Laik Dönem, Uzakdoğu'da ve Ortadoğu'da Kitap. Dördüncü bölüm; Matbaanın
Ortaya Çıkışı, Ağaç Oymacılar, Tipografinin Doğuşu, Matbaanın Yayılması, Matbaanın
Yayılma Etkenleri. Beşinci bölüm; Ortaçağ Elyazmasından Çağdaş Kitaba, Kitabın
Görünümü, Kitabın İllüstrasyonu, Basılı Metinler, Hümanizm ve Kitap, Kitap ve
Reform, İnsanlar ve Kitaplar. Altıncı bölüm; Karşı Reform'dan Aydınlanma, Yüzyılına
Kitap, Yayın İşinin Yeni Koşulları, Avrupa'da Yayıncılığın Gelişmesi, Basının
Gelişmesi, Oymabaskı Döneminde İllüstrasyon, 18. Yüzyılda Yayıncılık. Yedinci
bölüm; Modern Kitap, Sanayi Devrimi ve Kitap, Görünüş ve İllüstrasyon, Modern
Yayın.
Labarre her bir bölümde mümkün olduğunca
somut örneklerle kitabın tarihi süreçteki aşamalarını dile getirir. Kitabın
zaman içinde hangi malzemelerle hangi şekillerde hangi amaçlarla kullanıldığına
geçmeden önce kitabın tanımını verir ve kitabın iki kalın kabın arasına sıkıştırılmış
tomarlardan daha fazlası olduğunu söyler. Ayrıca bir kitabın anlam
kazanabilmesinin temeli de okuyucuya dayandığını vurgulamaktadır. Yazılı bir
metin yazarının elinden çıktığı andan itibaren çeşitlenir renklenir. Ne kadar
çok insana ulaşırsa o kadar farklı boyutlar kazanır. Yazar her ne demek isterse
istesin bir okuyucunun elinden geçmediği sürece, onun hayat penceresinden
akmadığı sürece bir anlam ifade edemeyecektir. Çünkü yazılan her eser aslında
birileri tarafından okunup anlamlandırılmayı bekler. “Kitap, tam anlamını ancak
okurlarının elinde kazanır. Tam kitap ancak, okunmuş olan kitaptır (6).”
Tarihi süreçte yazının yazıldığı malzemeler
çeşitlenerek devam etmiştir. Babilliler, Asurlar önceleri kil tableti
kullanmışlardır. Çinliler ağaca kâğıt demişler, ağacı kâğıt olarak kullanmanın
yanında kemik, hayvan kabuğu, bronz kullandılar, ipek üzerine fırçayla
yazdılar. Yunanlar çanak çömlek üzerine, hayvan kabukları üzerine yazdılar.
Hindistan'da, kurutulmuş ve üzerine yağ sürülmüş palmiye yapraklarının ya da
arduvaz, tuğla, fıldişi, kemik ve çeşitli metaller gibi sert maddeler,
özellikle Hindistan'da, yüzyıllarca kullanılmış kullanılmıştır. Tüm bunlara
rağmen eskiçağ kitapları temel olarak papirüs ve parşömenden oluşmuştur.
İlkçağda kitabın geleneksel şekli olan
papirüs tomarının adı Latincede
"volumen" idi. İkinci ve dördüncü yüzyıllar arasında, volumenlerin
yerini iç içe konan ve kırılarak birbirini izleyen formalar oluşturan
"codex" aldı. O dönemden beri, kitap hep bu biçimi muhafaza etmiştir.
Bu değişim kitabın tarihsel sürecinde birincil derecede önem arz etmektedir. Labarre’ye
göre bu şekil değişimi Gutenberg'in yaptıracağı değişiklikten daha önemlidir.
Ona göre bu değişiklik kitabın biçimi üzerinde etkili oluyor ve okuru fiziksel
durumunu tümüyle değiştirmek zorunda bırakıyordu. Bir "volumen"e
başvurulması pek kullanışlı değildi; kişinin, dürülü "volumen"i
önüne, yanlamasına açması gerekiyordu ve metnin bir bölümünden diğer bir
bölümüne yönelmek güçtü. "Volumen", çok yer tutuyor ve iki elle tutulması
gerekiyordu; bu durumda da, daha sonraları yapılacağı gibi, okurken not almak
olanağı ortadan kalkmış oluyordu.
Labarre
Klasik Yunan’da, Roma'da ve İmparatorluklarında kitabın önemini ve geçirdiği
evreleri incelikli bir dille ifade eder. İskenderiye Okulu, Sofistler,
Sokrates’in çağın ve tarihin önemli felsefeci ve filozofların dönemdeki kitapla
olan ilişkilerini açık bir dille ifade etmektedir.
Labarre, ilkçağın sonu ve Bizans'ta kitabın
sürecini haçlı seferleri, Osmanlı İmparatorluğunun İstanbul’u almasıyla sekteye
uğradığını ifade eder. Bizans’ın gelişim döneminde minyatürü, ortaçağda, Slav
ülkeleri üzerinde, hatta Batı Avrupa'da da ciddi manada etkilidir. Bizans
elyazmaları, Batı'daki çağdaş elyazmalarına göre Bizans’taki eserler daha iyi
korunmuştur. Bizans minyatürleri nitelik olarak iyi olmasına karşın tekniği pek
iyi değildir. Manastır Döneminde İskenderiye Kütüphanesi'ni Hıristiyanların
yakmalarına rağmen klasik kültürün önemli bir kısmı keşişler tarafından
yayılmış ve günümüze kadar önemli eserlerin gelmesi sağlanmıştır.
Genel anlamda Labarre kitabın oluşum,
gelişim ve devam etme sürecini dünyanın dört bir yanından örneklerle anlatır.
Her ülkenin, ulusun kitaba olan katkılarını, kitaba verdikleri tahribatları
mümkün olduğunca tarafsız bir dille vermeye çalışır. Satırlar arasından
dolanırken kitabın her geçen gün insanlığa kattığı değerleri, kültürün ve
insanlığın oluşumundaki tartışmasız önemini her noktasında görebilmekteyiz.
Kitabın içeriği çok yoğun ve ilgi çekici bilgilerle donatılmış. Her sayfayı,
her noktayı analiz etmek için ne yazık ki şartların elverdiği ölçüde
gerçekleşmektedir. En iyi analizi Labarre’nin de ifade ettiği gibi “okuyucuyla
buluşan kitap, asıl kitaptır” yani okurun kendi penceresinden analiz ederek
yargıya varmasıdır. Günümüzde de hala geçerliğini sürdüren bazı noktalara da
değinmeden “Kitabın Tarihi”ne dair analizi sonlandırmamakta fayda var.
Günümüzde “aydın” olarak görülmek isteyen kimi kesimler evlerinin önemli bir
bölümünü kitaplarla doldurur. Bu tür insanlar Labarre’nin de ifade ettiği gibi
amaçları zihinlerini beslemek yerine kitapla bir şöhrete ulaşma, bilgili aydın
bir birey olarak görülme çabasındadırlar. Belki de asıl bu türden insanlardır
tarih boyunca kitabın zarar görmesine sebebiyet verenlerdir. Tarih boyunca İskenderiye
Kütüphanesi gibi büyük değerler taşıyan kütüphaneler, kitaplar, yakılıp
yıkılmaya çalışılmıştır. Fakat tüm bağnazlıklara rağmen geçmişten günümüze bir
uygarlık oluşturan kitap varlığını geliştirerek sürdürmeye devam ettiğini
Labarre’nin “Kitabın Tarihi”nde bariz bir şekilde görebilmekteyiz. Eserin
kitabın tarihini anlatırken hem fiziksel sürçlerden hem de uygarlık adına olan
gelişmelerden ve dünyadaki her milletin süreçteki olumlu, olumsuz katkılarından
bahsetmesi eseri benzerlerinden farklı kılan özellikler olduğunu göstermektedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder