POSTMODERN BAĞLAMDA BİR “KADIN DESTANI”

     Gılgamış Destanı epik şiir türünde, Mezopotamya bölgesindeki Sümer toplumunun mitolojik bir destanıdır. Bilinen ilk yazılı edebiyat eserlerindendir. Aynı zamanda bilinen ilk yazılı epik şiirdir. Yazımı MÖ 2100’lere dayanmaktadır. 12 kil tablet üzerine Akad çivi yazısı ile yazılmıştır.

    Gılgamış destanı ilk destanlardan kabul edilir. Neredeyse tüm destanlar gibi Gılgamış da eril ideoloji ile yazılmış destanlardandır. Destan boyunca Gılgamış’ın ölümsüzlüğü arayışı konu edinilir. Destanda eril cinse verilen önem ve güç dişil cinse verilmemiştir. Destanın alt boyutlarını çok iyi inceleyen Ayla Kutlu buradan hareketle tarih boyunca hep bir alt cins olarak görülen kadına ilk destanı yazmayı ilke edinmiştir. Kadın Destanı, Gılgamış’ta gölge karakter olan tapınak fahişesinin, özgün metinde Şamhat, Liyotani’nin destanıdır. Erkeğe özgülüğüyle kabul görmüş destan geleneğine bir karşı çıkış ve geleneksel okumalarda destanlarda erkek kahramanı görmeye alışagelmiş düzene bir başkaldırı niteliği taşıyan bu çalışma, Gılgamış Destanı’nı bir kadının bakış açısıyla yeniden dile getirmiş, eril ideolojinin hakim olduğu bir sisteme başkaldırı olarak Kadın Destanı tamamı ile dişil bir egemenliğin hüküm sürdüğü mecra olarak kendini sunmaktadır. Kutlu’nun başrahibe ve tapınak fahişesi Liyotani’ye yeniden yaratma yetkisi vermesi eril düzenin yeniden yapılandırılmasını sağlamış, tarih boyunca eril bir ideoloji ile yazılan destan bir rahibe aynı zamanda fahişe olan Liyotin ile yeniden yazılır. Gılgamış’ta bir gölge olan kadın burada ana kahraman, yaratıcı, kadına özgü bir dünyadır.  

    Gılgamış’ta erkeğin egemenliği ön plana alınırken kadının daha alt bir cins olarak görülmesi, kadının cinsel obje olarak lanse edilmesini Kutlu, Kadın Destanı’nda tersine çevirmiştir. Gılgamışta’taki Şamhat, Kadın Destanı’nda hem tapınak fahişesi Liyotani hem başrahibe Nippukir’in rolünü üstlenmiştir. Burada Şamhat’a iki zıt kimliğin bir arada verilmesi ile kadının bölünmüşlüğüne vurgu yapılmıştır. Bir diğer bakış açısıyla burada kadının bir alt cins olmaktan ziyade onun da irade sahibi güçlü bir cins olduğu vurgusudur.  Gılgamış’ta Şamhat kutsal bir meslek olarak görülen tapınak fahişeliği yapar. Böylece cinsel gücüyle erkekleri mutlu eder. Kadın Destanı’nda ise bu rolü Liyotini alır. Fakat Liyotini bu gücünü erkeği mutlu etmenin yanında ona eril kimlik de kazandırma gibi bir rolü üstlenmiştir. Geniş bir perspektiften bakılınca Liyotin’inin Enkidu’yu ormandan alıp bir bakıma onu baştan yaratması kadını yaratıcı sıfatına getirdiği söylenebilir. Liyotini erkeğe nasıl hükmedeceğini bilir. O, Enkidu’nun yaratıcısıdır. Liyotani’nin buradaki yaratıcı konumu onu doğayla eş tutar. Doğanın “ana” olarak nitelendirilmesi ve Enkidu’nun Liyotini’nin elleriyle şekillenmesi aradaki benzerliği daha da belirginleştirmektedir. Yaratıcı-ana rolünü Liyotini’ye atfetmek belki de uygun bir yakıştırma olur burada. Kadının doğurganlığı ve doğanın yeşertme, büyütme, çoğaltma gücü birbiriyle iç içe geçmiş durumda.

    Ayrıca Kutlu’nun kitabın kapak resmi olarak seçtiği Frida’nın resmi bu düşünceme bir başka dayanak olarak görülebilir. Frida feminist yaklaşımda başlı başına önemli bir kadındır. Adına kitaplar yazılan Oscarlık filmler çekilen Frida da her şeyden önce toplumun atfettiği toplumsal cinsiyetin ötesinde birey olarak bir “kadındır”. Çizdiği resimlerle kadın- erkek arasındaki uçuruma vurgu yapmış, çağlar ve sınırlar ötesi bir anlayışla sanatıyla evrensel boyutta kadının varlığını kanıtlama yolunda olan bir birey olmayı başarmıştır Kahlo. Nitekim Kahlo’nun güçlü bir kadın, oluşunu adına yazılan kitaplar, çekilen filmlerle kanıtlamıştır. Ayla Kutlu’nun Kadın Destanı romanının kapağındaki resim de bu bağlamda tesadüfen seçilmemiştir. Resim incelendiğinde metaforik özellikleri çok boyutlu olduğu için ve sanatın açık ucuyla net bir tanımlama yapamasak bile bir tarafta doğanın yok olmuş yüzü, kurumuş dallar, çoraklaşmış bir yeryüzü, diğer tarafta bulutlu bir gökyüzünün içinde beliren bir kadın siması, resmin ikinci katmanında kadın doğanın ta kendisi olarak tasvir edilmektedir. Kadının göğsü üzerinde yeşeren yeşillikler, ağaçlar, akan ırmaklar ve o ırmaklardan akan suyun kadının göğsünden süt şekline akması tasvir edilmiştir. Frida’nın kucağında ise bir zamanlar lise öğretmeni ve sonraları kocası olan kadın düşkünü Diego görülmektedir. Frida’nın boynundan akan kan bile çektiği tüm acılara rağmen hala yaşamı doğurma, yaratma derdiyle çiçek şekline bürünerek akar. Diego tek gözlü tombul bir canavar olarak çizilmiştir. Buradan asıl yaratıcının kadın olduğu vurgusu yapılmaktadır. Resmi genel bir perspektifte özetlemek gerekirse; doğanın kendisi bir kadındır, çekilen acılar ve yeşeren her ne varsa kadına aittir. Her şey kadının doğurgan gücünden gelmektedir. Frida’nın bu resmi farklı bir bakışla bakıldığında erkeğin egemenliği de kadının elleri arasından geçer mesajı kendini gösterir. Günümüzde her yerde tartışılan erkek egemen sistemin ortadan kaldırılması da kadının bu gücünün farkına varmasıyla çözümlenebilir.

     Eserde Gılgamış destanının Şamhat’ının aksine Liyotani burada egemen güç, hükmeden kişidir. Liyotani doğadır. Enkidu’ya yaşamayı, giyinmeyi, kültürü aktarması bakımından da bir doğa-kültür sentezini oluşturur. Şamhat bir cinsel obje iken Liyotani benliği ve kutsal göreviyle ön plandadır.

     Liyotani Enkidu’nun ölümünden sonra Uruk’tan kaçar. Aradan geçen zamanda Uruk’ta veba salgını ortaya çıkar. Bu salgın hastalık Liyotani’nin geri dönmesiyle son bulur. Bunun üzerine halk tarafından saflığın ve temizliğin simgesi olarak anılmaya başlanır. Böylece en yüksek makam olarak görülen Başrahibe Nippukir olur. Burada yolun başında fahişe Liyotani olarak başlayan Şamhat yolun sonunda kutsal bir başrahibe olarak olgun ve özgür bir kadın sıfatıyla bütünlüğe kavuşur. Gılgamış’ta Gılgamış’ın kılıcıyla ölümsüzlüğün peşinde olması ve sonunun hüsranla bitmesinin aksine Şamhat’ın doğal süreçteki özgün dönüşümü ve mutluluğa erişimi iki destan arasındaki temel farklardandır.
“... Muştucusu iyiliklerin..!
URUK’un sağları,
Kucak açtılar güzel kadına.
Tanıyanlar benzettiklerini düşündü. Tanrısal gücü olduğuna inanmayı yeğledi.
‘ Ah!.. Tanrıların habercisi:
Bitsin salgın, yalvarıyoruz kutsal kadın.
[Liyotani]: Tanrıların ne düşündüklerini biliyorum:
Buraya o yüzden geldim….’”

“Beyaz kuğu dediler Liyotani’ye.
Adını bile öğrenmeyi akletmediler…
Nippukir, diye konuştular aralarında.
Unuttu adını Liyotani…
…”
     Nippukir’in Gılgamış’tan farkı bencillikten ziyade onun kendini kadınların evrenseli olarak görmesidir. Destanını tüm kadınlar için yazarken Gılgamış bencil bir anlayışla elindeki kılıçla sonsuzluğa ulaşma içinde hüsrana uğrar. Şamhat’ın dönüşümü ile Gılgamış’ın yok oluşundan Kadın Destanı.

   Kutlu, Kadın Destanı ile zamana bir kadın olarak hükmetme telaşında olan bir kahramanla yola çıkar. Her defasında zamanın kısıtlı olmasından dem vuran kahramanımız, sınırlı zamana rağmen destanını yazar. Belki bu başarı ile erkek egemen destanların önünde bir set oluşturmayı başarmıştır.
“Anlat bunları Nippukir, seni zamanın ötesine taşıyalım.
Binlerce yıl sonrasına.
Liyotani’yi anlat. Neler yaşamış, nasıl Nippukir olmuş?
Ben, deme artık. Anlat tarafsız öyküsünü iki kadının.
İki ayrı insan gibi yaşayan… Yaşamın böldüğü kimliği, zaman                       
bütünlesin.
Süt emenin ve ırzına geçilenin,
Hor görülenin… Bugün ve binlerce yıl sonra…
Ve yüceltilenin… Aynı bedende saygınlığın doruğuna yükselenin:
Anlat hikâyesini… “

    Kutlu, Kadın Destanı ile tarihte büyük bir boşluk olarak tekerrür eden erkek egemen destan anlayışına bir darbe vurmuştur. Bunu yaparken de Frida’dan, erkek egemenliğinin had safhada olduğu Gılgamış destanından faydalanmıştır. Gılgamış’ta bir gölge, cinsel bir objeden öteye gidemeyen Şamhat’ın dönüşümünü, yüceltilişine tanık oluyoruz. Tarihsel süreçte hep bir adım geride tutulan kadının sesine ses olan “Kadın Destanı”nın erkek egemen sistemde edinmeyi amaçladığı rol ile çağlar ötesine yayılıp gerçek bir eşitliği sağlamaya ön ayak olmasını umut ediyoruz.

                                                                     KAYNAKÇA

    Yılmaz, Betül Havva (2014). Anlatının Zamanlararası, Metinlerarası Yolculuğu: Ayla Kutlu’nun Kadın Destanı Adlı Eserinde Alt Metin Olarak Gılgamış Destanı Destan Türü Üzerine.
   Kutlu, Ayla. Kadın Destanı. İstanbul: Bilgi Yayınevi, 1994.

   Gürçay, Serdar (2017). Gılgamış Destanı ve Titanların Savaşında Kahramanın Yolculuğu.   Folklor/Edebiyat Dergisi, Cilt: 23 Sayı: 89, Kıbrıs.

    Jean Bottero, Gılgamış Destanı; Ölmek İstemeyen Büyük İnsan, Çev. Orhan Suda, 298 sayfa, İstanbul 2005, Yapı Kredi Yayınları, Tarih İncelemeleri dergisi, Cilt20/2.

   Ayşe Ertuş (2009). Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili Ve Edebiyatı Ana Bilim Dalı Yeni Türk Edebiyatı Bilim Dalı Ayla Kutlu’nun Öyküleri Üzerine Bir İnceleme, Yüksek Lisans Tezi


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

SUSAM VE ZAMBAKLAR